Başkanlığımızca başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere
tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi alanlarda, temel dini kaynaklara doğrudan
başvurma yeteneğine sahip nitelikli eleman yetiştirmek amacıyla Müdürlüğümüzde 03 Ekim 2010 tarihinde
başlayan X. Dönem Hizmet İçi Eğitim İhtisas Kursu 16 Mayıs 2014 tarihinde
sona erdi.
Dini
Yüksek İhtisas Merkezimizden mezun olan 13
kursiyerlerimiz ile Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne bağlı Konya, Erzurum, Kayseri ve Rize Dini Yüksek İhtisas Merkezlerinde
eğitimlerini tamamlayan 193 kursiyer için mezuniyet töreni düzenlendi.
Eğitim
Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans
Salonunda gerçekleşen mezuniyet törenine katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Dr. Mehmet GÖRMEZ, bugünün Diyanet İşleri Başkanlığı için bir iftihar ve sevinç
günü olduğunu belirterek, mezun olan kursiyerlere sonraki hayatlarında başarı
dileklerinde bulundu.
Hizmet İçi
Eğitim İhtisas (Dini Yüksek İhtisas) Kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığının en
önemli müessesesi olduğunu kaydeden Diyanet İşleri Başkanı GÖRMEZ, bu kursların
icra ettiği fonksiyon ve yaptığı hizmet bakımından son derece önemli olduğunu
vurguladı.
İslam
medeniyetinin bir ilim medeniyeti olduğunu ifade eden Başkan GÖRMEZ, şöyle konuştu;
“İslam
medeniyeti bir ilim medeniyetidir…”
İslam kadar
ilme değer veren başka bir din, başka bir medeniyet tarif etmek mümkün olmaz.
İslam medeniyeti bir ilim medeniyetidir. Bizim bilgi medeniyetimizi üç kavram
ifade ediyor. İlim hikmet ve marifet kavramları anlatıyor. Bizden istenen bu
üçün de birleştirmektir. İlim, hikmet ve marifet… İlmin sahibine “Alim”
diyoruz, hikmetin sahibine ‘Hakim’ diyoruz, marifetin sahibine de “Arif”
diyoruz. İlmin maverasında hikmet, hikmetin maverasında marifet, onun da
maverasında hakikat var.
“Diyanet
İşleri Başkanlığı adeta açık bir üniversite…”
Diyanet
İşleri Başkanlığı adeta açık bir üniversitedir. İlim olmadan bizim topluma
İslam’ı anlatmamız mümkün değildir. Yeryüzünde hiçbir meslek yok ki, bizim
mesleğimiz kadar ilimle iç içe olsun. İlme dayanmadan bizim vazifemizi deruhte
etmemiz mümkün değildir. Tevhidin yeryüzünde üç şahidi vardır. Biri Allah,
diğeri melekler ve bir diğeri de adaleti ayakta tutan ilim ehlidir.
“Bugün İslam
dünyasında yaşadığımız en büyük sorunlardan bir tanesi, din ile hayat arasında
irtibat kuramamamızdır...”
Bugün İslam
dünyasında yaşadığımız en büyük sorunlardan bir tanesi, malumat çok ama bu
malumatı hayatla irtibatlı kılmakta, din ile hayat arasındaki irtibatı doğru
kurmakta yaşadığımız sıkıntılardır. Belki ilim, hikmet ve marifet, üçü birden
cem edilirse belki bu sorunları ortadan kaldırmakta başarılı olabiliriz. İlim
denildiği zaman amel-i salih gelir akla. Bilgi ahlakı, ilmin bir ahlak ve
sorumluluğa dönüşmesi Kuran’ın ve Hz. Peygamberin üzerinde en çok durduğu
husustur. Biz ilmi hayatımıza aksettiremiyoruz. Onu örnek bir hayata
dönüştüremiyoruz.
“Belli bir
tarihe kadar gelindiğinde, eline kitap alan herkes kendisinin âlim olduğunu
iddia etmeye başladı…”
İslam
tarihinde “alim” kavramı iki defa daralma yaşamıştır bir defa da parçalanma
yaşamıştır. Dini endişelerle “alim” kavramının içeriği daraltıldı. Belli bir
tarihe kadar gelindiğinde, eline kitap alan herkes âlim olduğunu iddia etmeye
başladı. Âlim ile müçtehit tanımı zaman zaman birbirinin yerine ikame edilerek
âlimin tanımı daraltıldı. İlk asırlara baktığımız zaman ilmin tarifine göre
âlimin tanımının da değiştiğine şahit oluyoruz. İlmi hadisten ibaret kabul eden
muhaddisler rivayet bilgisine sahip olanları âlim kabul ettiler. İlmi fıkıhtan
ibaret kabul edenler fakihleri âlim kabul ettiler. İkinci daralma ahlaki
endişelerle oldu. Büyük ilim sahibi olduğu halde ilmi hayatına yansıtmayan
kişiye âlim denilir mi? denilmez mi? Belli bir tarihten sonra tasavvuf ehli
böyle olan âlimleri özü olmayan güzel kabuklu bir meyveye benzetti. Âlim
dediğimiz zaman ilmi hayatında görmemiz gerekiyor.
“Sadece
metin okumak ilim değildir. O metinlerle hayat arasında, ilişki kuracak bir
metoda sahip değilse o zata âlim demek mümkün olmaz…”
İslam
dünyasında âlim veya ilim kavramının tamamen yanlış bir temele dayanarak tasnif
edildiğine şahit oluyoruz. “ulumu diniyye” ve “ulumu dünyeviyye” tasnifi. Bu
tasnif İslami bir tasnif değildir. Kuran ayetlerine vakıf olmak ne kadar
önemliyse kâinatın ayetlerine vakıf olmak ta o kadar önemlidir. Sadece metin
okumak ilim değildir. Bir insan dünyanın bütün metinlerine vakıf olabilir. Ama
o metinlerle hayat arasında, o metinlerle bugünkü insanların yaşadığı sorunlar
arasında ilişki kuracak bir metoda sahip değilse o zata âlim demek mümkün
olmaz.
“Türkiye’deki
ilahiyat fakültelerinin ürettiği bütün ilimler, Müslümanların sorunlarını
çözmeye yetmiyor…”
Başkan
GÖRMEZ; “İslam dünyasının büyük sorunları var. Türkiye’ye bir terazi kuralım.
Terazinin bir kefesine Müslümanların bütün sorunlarını koyalım. Diğer kefesine
de Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinin ürettiği bütün ilimleri, yazdıkları
bütün kitapları, Diyanet İşleri Başkanlığının tüm personelinin sahip olduğu
ilmi, Dini Yüksek İhtisas Merkezlerimizde tahsil edilen bütün ilimleri koyalım.
Bu ilim bu sorunlarımızı çözmüyor.” diyerek konuşmalarını tamamladı.
1976 yılında
İstanbul Haseki Eğitim Merkezi’nde düzenlenen ihtisas kurslarından bugüne kadar
toplam 2 bin 333 kişi mezun oldu.
Erzurum, Konya,
Kayseri, Trabzon ve Rize Dini Yüksek İhtisas Merkezlerinde eğitimlerini
tamamlayarak mezun olan 193 kursiyere İhtisas
Eğitimi Mezuniyet Belgelerinin yanında çeşitli hediyeler verildi.
Eğitimlerini
tamamlayan kursiyerler mezuniyet töreninin ardından çekilen kura ile görev
yapacakları bölgelere vaiz olarak atanacaklar.
Mezuniyet
törenine Diyanet İşleri Başkanı GÖRMEZ’in yanı sıra Diyanet İşleri Başkan
Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil YILMAZ, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof.
Dr. Ali ERBAŞ, Diyanet İşleri Başkanlığının üst düzey yöneticileri ve çok
sayıda davetli katıldı.